8 Eylül 2015 Salı

Will ve Wale ikizler - Bölüm 2

DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEK ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN ŞİDDETLE OKUMAMASI TAVSİYE EDİLİR.


Bölüm 2 – Canavarların bile favori çocukları vardır

“Kaçırdığınız çocuğun kim olduğunu biliyorsunuz değil mi?”

“William Rose,” diye cevap verdi mavi saçlı olan temkinli bir sesle. Bir misafir beklemediği ve bu yüzden gerildiği belliydi. William ona hak veriyordu, o bile bunu beklemiyordu. Onu çoktan hayatından çıkarmış ve anılarını bir tabuta koyup gömmüştü. “Rose ailesinin en küçük üyesi.”

“Madem öyle, siz iki gerzeğin beni de tanıyor olması gerekir.”

“Aman tanrım…” diye fısıldadı Jack. “Wale Rose.”

William ona bakmasa da yüzünde ürkütücü bir gülümseme olduğunu görür gibiydi. Abisinin ismi vampirin dudaklarından bir hayaleti anıyormuş gibi korku ve şaşkınlıkla çıkmıştı. “Madem tanışma faslı bitti…” diye fısıldadı Wale tembel bir sesle. “en sevdiğim kısma geçebiliriz.”

William vampir kardeşler bağrışmaya başladığı an gözlerini sımsıkı kapattı. Etin parçalanma ve kanın yere sıçrama sesi en küçük hücresine kadar işlerken burnuna iştah açıcı kan kokusu doldu. Birkaç saniye içerisinde yerin altında hareket eden ölümsüzlerden ikisi eksilmişti. Ürpermeden edemedi. Vampir olmasına rağmen birini öldürürken rahatsız oluyordu. Zaten camianın onu tam bir ‘vampir’ olarak görmemesinin birkaç nedeninden biri de buydu.

Ona yaklaşan ayak sesleri iyice yükselip aniden kesildiğinde gözlerini açmadı. Burnuna artık tanıdık gelmeyen parfümü doldu ve vücudu unuttuğu bu vampiri tehdit olarak gördüğünden kasıldı. Bağlanmış vücudunun üstüne düşen siyah gölgesini bile hissedebiliyordu ve bu daha da berbat hissetmesine neden oluyordu. Bir gün tekrar karşılaşacaklarının o da farkındaydı ama böyle olmasını planlamamıştı. Aklında hep onun özlemiyle perişan olmuş bir Wale ve güçlenmiş Will vardı.

“Gözlerini açmayacak mısın, ikiz?”

‘İkiz’ini uğraştırmayıp göz kapaklarını araladı. Küçüklüğünde de hiç düşünmeden onun dediklerini yapardı. Gözleri yavaşça onun zımbalı botlarından yukarı çıktı, yırtıklarla dolu pantolonunu geçti ve aynı pantolonu gibi yırtık tişörtünde durmayıp yüzüne yükseldi. Herkes hayatında en azından bir kere aynaya bakmıştır, değil mi? İşte, William’ın ikizine bakarken hissettiği şey de buydu. Sanki Wale hiç olmamıştı, sadece bakmayı çok sevdiği bir ayna vardı.

Gerçi William’ın 16 yaşındaki ergenler gibi ağır bir gotik makyajı yoktu.

“Gözlerindeki bu ağlamaklı ifadeyi bile özlemişim Willy.”

William dudaklarını birbirine bastırmaya devam etti. Wale onu bırakalı tam altmış yıl olmuştu ve dudaklarını açarsa içinde tuttuğu, ona söyleyemediği her şeyin dışarı çıkacağından korkuyordu. 

“Neyse, evde bol bol özlem gideririz.”

Onun hizasına indi ve kırmızı gözlerini onun buğulanmış gözlerinden hiç ayırmadan ipleri çözmeye başladı. Vampirler ne kutuplar kadar soğuk ne de insanlar kadar sıcaktı, yine de William ikizinin onu hem üşüttüğünü hem de terlettiğini hissediyordu. Bu özlem miydi? Yoksa nefret mi? Ya da kırgınlığın getirdiği hırs?

İkizinin vampirlere karşı güçlendirilmiş ipleri nasıl çözdüğünü umursamadan onun arkasından ayağa kalktı. Wale parmağını William'ın hala eski haline dönmemiş köpek dişine sürttü. Bütün vücudu titrerken dudaklarından ılık bir nefes kaçtı. Köpek dişleri belki de vampirlerin en hassas noktalarından biriydi. Kaşlarını çattı. Gözleri neredeyse Wale’in de onu özlediğini inandıracak kadar yoğun bakıyordu.

Birkaç saniye sonra parmağı alt dudağına indiğindeyse geriledi. Aralarındaki mesafe sayesinde onu baştan aşağı görebiliyordu. Evet, kesinlikle William’ın kopyasıydı ama daha çok onun 17 yaşındaki halini andırıyordu. Yüzü onunki gibi şekillenmemişti ve olgunluktan yoksundu. Erken donmuş, diye düşündü.

Doğan vampirler tıpkı insanlar gibi büyürdü ve bu büyüme dönemi kanlarının güçlerine göre uzayıp kısalırdı. William 22’sinde büyümeyi kesmişti. Aynı kanı taşıdıklarını düşünürlerse Wale’in 17’sinde donması ilginçti. Onu bu kadar erken yaşta donmaya iten zor bir hayatı olmalıydı. Saniyenin küçük bir bölümünde kendine ona acımak için izin verdi.

“Tanrım Willy!” diye bağırdı birden. “bir şey söylemeyecek misin?”

Konuşmadan önce başını çevirip vampir ezmesi haline gelmiş iki zavallı kardeşe baktı. “Onları öldürmeden önce kimin için çalıştıklarını öğrenmeliydik.”

Wale ona ölümcül bir bakış attı ya da en azından onu yumruklayacak gibi duruyordu. Daha duygusal bir şeyler ya da ağlamasını beklediği belliydi. Ama William ona istediğini vermeyecekti. Son altmış yıl Wale’in bıraktığı zayıf çocuğa çok şey katmıştı.

“Bu da bir şey sayılır,” diye homurdandı Wale ellerini ceplerine tıkıp yürümeye başlamadan önce. “hadi eve gidelim. Annem seni merak etmiştir.”

“Seni o eve alacaklarını hiç sanmıyorum,” diye tısladı buz gibi bir sesle.

Wale ona dönmedi ama tekrar yürümeye başlamadan önce biraz durdu. Tüneli aydınlatan cam yeşili ışıkların altında yorgun, uzak ve vahşi görünüyordu. “O canavarların favori çocuğu olmadığımı biliyorum ama o ev her Rose vampirinin hakkıdır.”

Sinirleri o kadar gerilmişti ki gülmeden edemedi. “Hayatının çoğunu evin dışında geçirdiğin için onları tanımıyor olman normal.”

“Sadece kapa çeneni ve yürü Willy.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder