2 Eylül 2015 Çarşamba

Arkada Kalanlar- Bölüm 1

DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!

Bölüm 1- İçimizdeki boşluklar
Ben körüm ve sen karanlıksın. Senden nefret ediyorum, ama gözüm senden başkasını görmüyor.

Yunan mitolojisine göre Zagreus, Zeus ve kızı Persephone'un oğludur. Zeus onu o kadar çok sever ki mirasının ve gücünün ona kalmasını buyurur, bunu duyan Hera'ysa büyük bir kıskançlıkla Zagreus'u titanlara parçalatıp yedirtir. Zeus oğlunun öldüğünü öğrendiğinde yıldırımlarıyla bütün titanları küle dönüştürür. İşte mite göre insan da bu küllerden yoğurulmuştur.
İyiliği, sevgiyi ve güzelliği Zagreus'un küllerinden; kötülüğü, çirkinliği ve gaddarlığı da onun küllerine karışmış titanlardan gelir.
Raimond bu mite en az Tanrı'ya inandığı kadar içten inanıyordu. Belki de bu yüzden uzun uzun aynaya baktığında gözlerinin içinde saklanan kötü titanları ve acı çeken Zagreus'u görebiliyordu. O, bu iki mitik kahramanın karışımı gibiydi. Ne siyah, ne beyazdı. Sadece arada tamamen beyaz, bazen de tamamen siyah olabiliyordu.
Ve böylesine arada kalmak onu çok yoruyordu.
Neyseki Zagreus'un kardeşi Dionysos insanlara onları sersemleten, sorunlarından uzaklaştıran ve düşünme yetilerini bile ellerinden alan bir şey armağan etmişti. Raimond son zamanlarda içtiği bütün şarap şişelerini biriktirse kendine bir ev yapabilirdi. Evan sürekli sarhoş olduğu için onu azarlıyordu ama bu kadar kötü durumda olması onun suçu değildi. Kim acı çekmemek için çabalayan bir insanı suçlayabilirdi ki?
Evan'ın canı cehenneme, diye düşündü büyük bir nefretle.
Birinin dudakları onun dudaklarının üzerinde gezinirken bile onu düşündüğü için kendine kızıyordu. Artık onu geride bırakıp kendi hayatını yaşamaya başlasa iyi olacaktı. Evan onun çocukluk aşkıydı, ve Raimond artık büyümüştü. Vücudu on dokuz gösteriyor olabilirdi ama içinde çok daha yaşlı hissediyordu. Tıpkı yorgun, somurtkan ve huysuz yaşlılar gibiydi. Hani şu öldüğünde kimsenin umurunda olmayacak olanlardan. Siyah saçlarında gezinen ellere onu bu hayatta tutan tek şeymiş gibi asıldı. Karşısındaki sırtlan çocuğun böyle bir şey beklemediği duraksamasından belliydi.
Dudaklarını onunkilerden uzaklaştırdı, bar tabelasının kırmızı ışığı yüzüne yansıyordu. Asyalı olduğunu belli edecek kadar çekik gözleri ve çıkık elmacık kemikleri vardı. Küt burnunun altındaki dudakları dolgundu ve elmacık kemikleriyle güzel bir uyum içindeydi. Tıpkı Raimond gibi o da düz, siyah saçlıydı. Öpüşmekten kızarmış dudaklarında garip bir gerginlik vardı. Raimond umursamadı. Canlılar ve cansızlar onun için aynıydı, farklı olan tek şey ne yazık ki Evan'dı.
Garip bir kendini beğenmişlikle dünyadaki dikkatini hak eden tek kişinin Evan olduğunu düşünüyordu.
“Ne?” diye homurdandı huzursuz bir sesle.
“Burada mı sevişmek istiyorsun?”
Raimond bu soruyu duyana kadar nerede olduğunun farkında değildi. Gözlerini kırpıştırıp etrafa bakındı. Çocuğun sırtından geriye baktığında gelip giden insanları, başını hafifçe kaldırdığında üzerinde Narcissus'un Aşkı yazan tabelayı ve gözlerini yana çevirdiğinde yosun tutmuş duvarı görüyordu. Barın girişindeydiler.
Kayıtsızlığını saklama gereği duymadan “Aklında daha iyi bir yer var mı?” diye sordu.
Çocuk bunu sormasını bekliyormuş gibi hevesle başını salladı ve onu elinden yakaladığı gibi çekiştirmeye başladı. Raimond yüzüne duygusuz bir gülümsemenin yayılmasına izin verdi. Neredeyse her gece aynı şeyi yaşamak onda garip bir alışkanlık olmuştu. Her gece Narcissus'un Aşkı'na gelir ve birilerini bulurdu. Dudaklarına değen her dudakta Evan'ı unutturacak bir şeyler arıyordu. Daha bulamamış olması üzücüydü.
Daha ismini bile bilmediği çocuk onu barın hemen yanındaki çıkmaz sokağa götürdüğünde ne düşüneceğini bilemedi. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki Raimond onun kendisini gösterişli evine ya da pahalı bir otele götüreceğine emindi. Sırtını tekrar duvara yaslarken “Ne kadar da yaratıcısın,” diye dalga geçmeden edemedi.
Çocuğun boğazından sırtlanlarınkine benzer bir kıkırdama yükseldi. “Ah, daha hiçbir şey görmedin.”
Hareketleri bu sefer çok daha şiddetliydi. Çocuğun dişleri sürekli dudaklarına değiyor ve tırnakları teninde hafif yaralar açıyordu. Vücudu her an patlamaya hazır gibi tetikte ve kontrolsüzdü. Raimond kendini çocuğa bırakmak için sabırsızlanıyordu, öpüşerek zaman kaybetmek ona göre değildi. Aceleciliğini göstermek için aşağı indirdiği eli çocuk tarafından başının üstüne sabitlendi. Çocuğun bir eli iki elini de yukarıda sabit tutuyor, diğeri de cebinden bir şey çıkarmaya çalışıyordu.
Başını duvara yaslayıp gözlerini şehir ışıkları yüzünden aydınlık gökyüzüne çevirdi, çocuğu prezervatif ararken rahatsız etmek istememişti.
Keşke bana yaptıklarını görebilseydin...
Acaba seni silmek için vücuduma ettiğim işkenceyi görebilseydin yüzüme bu kadar rahat gülümseyebilir miydin?
Burnunun sancıdığını hissedince Evan'ı düşünmeyi kesti, zaten çocuk da hazırmış gibi leopar desenli atletini yukarı sıyırmıştı. Tenini yırtan sert bir şey hissedince başını hemen aşağı indirdi. Çocuk kör bir bıçakla karnının sağ kısmına küçük bir kesik açmıştı.
“Ne yapıyorsun?” diye tısladı ellerini ondan kurtarmaya çalışırken.
“O böbreklere ihtiyacım var,” diye cevap verdi çocuk. “Onlara çok para verecek bir kedi buldum.”
Demek çocuk bu yüzden yanına oturmadan önce hangi türden olduğunu sormuştu. İçgüdüleri kendini korumasını haykırıyordu, Raimond gözlerini kapayıp başını tekrar duvara yasladı.
“Tamam o zaman, devam et.”
Evan'ı hayal etti. Onu burada kanlar içinde bulduğunda ne yapacaktı acaba? Gözleri dolacak mıydı? Raimond birkaç yıldır yaşadığını hissetmiyordu, bu yüzden ölmek onun için büyük bir değişiklik olmaya
caktı. Zaten her zaman ölüsünün canlısından daha yararlı olduğunu düşünmemiş miydi? En azından gübre olur ve çiçeklerin büyümesine yardım ederdi. Raimond çiçekleri severdi. Özellikle de menekşeleri.
Bıçak biraz daha derine indiğinde acıdan nefesini tuttu. İntihar etmek hiçbir zaman aklına gelmemişti ama bir tehlikeyle karşılaştığında kendini kurtarmaya çalışmayacak kadar sıkılmıştı yaşamaktan. Üstelik dokuz yıldır ona asalak gibi davranan birine aşık olmak onu oldukça yormuş, çökertmişti.
Yaptığı her şeyin nedeni Evan'dı; bileklerindeki kesikler, alkol ve uyuşturucu sorunu... Şimdi de bir nevi Evan yüzünden ölecekti. Tanrı kesinlikle hak etmeyen insanlara iki hayatı kontrol etme gücü veriyordu.
Sağ kulağının yanında bir şey duvara sertçe çarpınca gözlerini açtı. Asyalı çocuğun kafası geriye düşerken kısa bir süreliğine saçları yanaklarına değmişti. Çocuk yere yıkıldığında onun yerini iri cüsseli biri doldurdu.
Çıkmaz sokak karanlıktı ama Raimond'un onu görmesi için ışığa ihtiyacı yoktu. Gri gözlerinin badem şekli ve deli parlaklığı, kalkık burnu, ince ama şekilli dudakları, sivri çenesi, pürüzsüz teni ve boynundaki minik ben; onun her hattını göz kapaklarına kazımış gibiydi. Ondan yayılan tehditkar hava yüzünden mi yoksa karnındaki yaradan mı bilmiyordu ama panik olmuştu.
“Burada ne arıyorsun?” diye kekeledi.
“Seni.”
“İyi, aramanda başarılar.”
Evan ondan izin almadan atletini sıyırdı ve çoktan yavaşça kapanmaya başlayan yarıklara baktı. Bir süre ikisi sessizce etin kendini yenilemesini ve kırmızı yaranın yerini ince bir pembe çizgiye bırakmasını izledi. İz de silindiğinde sol yanağına yediği yumruk yüzünden dengesini kaybedip yere kapaklandı.
Eli acıdan sızlayan yanağına gitti. “Bu ne içindi?”
“Kendini savunmadığın için,” diye bağırdı Evan. “Ölmeye gerçekten bu kadar meraklıysan git bir yerden atla. Seni aptal, hep böyleydin! Yüzleşmek yerine kendini içkiye, uyuşturucuya veriyorsun; onlar da yetmiyormuş gibi şimdi de suçlularla mı sürtmeye başladın?”
Raimond duvardaki çıkıntılardan güç alarak ayağa kalktıktan sonra “Siktir git,” diye tısladı. “Beni sürekli kurtarman gereken bir aptal gibi görmene daha fazla katlanmak istemiyorum.”
Evan yakasından çekip bir kez daha sol yumruğunu ona geçirdi, bu sefer Raimond sadece sendelemekle kurtulmuştu.
“Hala mızmızlanıyorsun! Hadi! Bana vursana, kendini savunsana! Hayatında bir kere de kendi adına bir şey yap, seni siktiğimin böceği!”
Raimond tahminen küçük bir kedi ailesinden geliyordu. Evan onu tesadüf eseri çöplerin arasında baygın yatarken bulmuş ve evine almıştı. On yaşından beri ikisi ayrılmaz bir ikili olmuştu. Evan büyük bir sevgi ve sorumlulukla bu yaşına kadar Raimond'a bakmıştı. Ama yasa dışı işlere bulaşıp başını Meclis'le derde soktuğundan beri ikisinin arası açılmıştı. Bir de tabii Maria vardı, Evan'ın sürüsünden olan bir kurt kız.
Eski Evan'ı o kadar özlüyordu ki... O yumuşak kahkahasını ve saçlarını karıştırmasını özlüyordu. Aradan neredeyse bir yıl geçmişti.
Raimond onun kışkırtmasına gelmedi, bir kurda saldıracak kadar aptal değildi. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Bir an önce eve gidip televizyonun karşısında kestirmek istiyordu. Belki çok şanslıysa Evan eve geldiğinde üstüne battaniye örterdi. Sırf bu umutla ne kadar üşürse üşüsün yatarken üzerine bir şey almıyordu.
“Seni biriyle tanıştırmak istiyorum, bizi evinde bekliyor.”
“İlgilenmiyorum,” diye tersledi. Evan onu en son Maria'yla tanıştırmak istemişti. Maria hiç hayatlarına girmemiş olsa eskisi gibi olurlar mıydı merak ediyordu. Eskisi gibi koltuklarında televizyon izlerken uyuyakalırlar mıydı? Birbirlerinin mısır gevreklerini kaşıklayıp beraber duş alırlar mıydı? İç sesi hemen hayır, diye cevapladı. Evan'la böyle şeyler yapmayı Maria'dan çok önce kesmişlerdi.
Evan aralarındaki mesafeyi kapatıp onu yakasından çekiştirmeye başladı. Raimond yolun biraz ilerisinde bekleyen arabasını hemen tanımıştı.
“Sana ilgilenip ilgilenmediğini sormadım zaten, bin şu arabaya.”
Evan'ın onu bir çöp poşeti gibi arka koltuğa atmasına izin verdi. Arabanın tanıdık mentol ve sigara karışımı kokusu hemen burnuna dolmuştu. Bu araba neredeyse onunla yaşıttı, Raimond bir zamanlar arka koltukla uyumaya bayılırdı. Çocukken rahat bir yatak gibi gördüğü arabaya yaka paça atıldığını düşününce içi acıdı.
“En azından kim olduğunu söyle.”
Evan ona cevap verme gereği bile duymadı. Raimond bıkkın bir iç çekip başını cama yasladı ve gecenin içinde kaybolup giden silüetleri izlemeye koyuldu.






1 yorum:

  1. Ben bu siteyi nerden buldum, nası buraya geldim neler oldu hiç bilmiyorum.

    YanıtlaSil