DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!
Bölüm 1- İçimizdeki boşluklar
Bölüm 1- İçimizdeki boşluklar
Ben
körüm ve sen karanlıksın. Senden nefret ediyorum, ama gözüm
senden başkasını görmüyor.
Yunan
mitolojisine göre Zagreus, Zeus ve kızı Persephone'un oğludur.
Zeus onu o kadar çok sever ki mirasının ve gücünün ona
kalmasını buyurur, bunu duyan Hera'ysa büyük bir kıskançlıkla
Zagreus'u titanlara parçalatıp yedirtir. Zeus oğlunun öldüğünü
öğrendiğinde yıldırımlarıyla bütün titanları küle
dönüştürür. İşte mite göre insan da bu küllerden
yoğurulmuştur.
İyiliği,
sevgiyi ve güzelliği Zagreus'un küllerinden; kötülüğü,
çirkinliği ve gaddarlığı da onun küllerine karışmış
titanlardan gelir.
Raimond
bu mite en az Tanrı'ya inandığı kadar içten inanıyordu. Belki
de bu yüzden uzun uzun aynaya baktığında gözlerinin içinde
saklanan kötü titanları ve acı çeken Zagreus'u görebiliyordu.
O, bu iki mitik kahramanın karışımı gibiydi. Ne siyah, ne
beyazdı. Sadece arada tamamen beyaz, bazen de tamamen siyah
olabiliyordu.
Ve
böylesine arada kalmak onu çok yoruyordu.
Neyseki
Zagreus'un kardeşi Dionysos insanlara onları sersemleten,
sorunlarından uzaklaştıran ve düşünme yetilerini bile
ellerinden alan bir şey armağan etmişti. Raimond son zamanlarda
içtiği bütün şarap şişelerini biriktirse kendine bir ev
yapabilirdi. Evan sürekli sarhoş olduğu için onu azarlıyordu ama
bu kadar kötü durumda olması onun suçu değildi. Kim acı
çekmemek için çabalayan bir insanı suçlayabilirdi ki?
Evan'ın
canı cehenneme, diye düşündü büyük bir nefretle.
Birinin
dudakları onun dudaklarının üzerinde gezinirken bile onu
düşündüğü için kendine kızıyordu. Artık onu geride bırakıp
kendi hayatını yaşamaya başlasa iyi olacaktı. Evan onun çocukluk
aşkıydı, ve Raimond artık büyümüştü. Vücudu on dokuz
gösteriyor olabilirdi ama içinde çok daha yaşlı hissediyordu.
Tıpkı yorgun, somurtkan ve huysuz yaşlılar gibiydi. Hani şu
öldüğünde kimsenin umurunda olmayacak olanlardan. Siyah
saçlarında gezinen ellere onu bu hayatta tutan tek şeymiş gibi
asıldı. Karşısındaki sırtlan çocuğun böyle bir şey
beklemediği duraksamasından belliydi.
Dudaklarını
onunkilerden uzaklaştırdı, bar tabelasının kırmızı ışığı
yüzüne yansıyordu. Asyalı olduğunu belli edecek kadar çekik
gözleri ve çıkık elmacık kemikleri vardı. Küt burnunun
altındaki dudakları dolgundu ve elmacık kemikleriyle güzel bir
uyum içindeydi. Tıpkı Raimond gibi o da düz, siyah saçlıydı.
Öpüşmekten kızarmış dudaklarında garip bir gerginlik vardı.
Raimond umursamadı. Canlılar ve cansızlar onun için aynıydı,
farklı olan tek şey ne yazık ki Evan'dı.
Garip
bir kendini beğenmişlikle dünyadaki dikkatini hak eden tek kişinin
Evan olduğunu düşünüyordu.
“Burada
mı sevişmek istiyorsun?”
Raimond
bu soruyu duyana kadar nerede olduğunun farkında değildi.
Gözlerini kırpıştırıp etrafa bakındı. Çocuğun sırtından
geriye baktığında gelip giden insanları, başını hafifçe
kaldırdığında üzerinde Narcissus'un Aşkı yazan tabelayı ve
gözlerini yana çevirdiğinde yosun tutmuş duvarı görüyordu.
Barın girişindeydiler.
Kayıtsızlığını
saklama gereği duymadan “Aklında daha iyi bir yer var mı?”
diye sordu.
Çocuk
bunu sormasını bekliyormuş gibi hevesle başını salladı ve onu
elinden yakaladığı gibi çekiştirmeye başladı. Raimond yüzüne
duygusuz bir gülümsemenin yayılmasına izin verdi. Neredeyse her
gece aynı şeyi yaşamak onda garip bir alışkanlık olmuştu. Her
gece Narcissus'un Aşkı'na gelir ve birilerini bulurdu. Dudaklarına
değen her dudakta Evan'ı unutturacak bir şeyler arıyordu. Daha
bulamamış olması üzücüydü.
Daha
ismini bile bilmediği çocuk onu barın hemen yanındaki çıkmaz
sokağa götürdüğünde ne düşüneceğini bilemedi. Yüzünde
öyle bir ifade vardı ki Raimond onun kendisini gösterişli evine
ya da pahalı bir otele götüreceğine emindi. Sırtını tekrar
duvara yaslarken “Ne kadar da yaratıcısın,” diye dalga
geçmeden edemedi.
Çocuğun
boğazından sırtlanlarınkine benzer bir kıkırdama yükseldi.
“Ah, daha hiçbir şey görmedin.”
Hareketleri
bu sefer çok daha şiddetliydi. Çocuğun dişleri sürekli
dudaklarına değiyor ve tırnakları teninde hafif yaralar açıyordu.
Vücudu her an patlamaya hazır gibi tetikte ve kontrolsüzdü.
Raimond kendini çocuğa bırakmak için sabırsızlanıyordu,
öpüşerek zaman kaybetmek ona göre değildi. Aceleciliğini
göstermek için aşağı indirdiği eli çocuk tarafından başının
üstüne sabitlendi. Çocuğun bir eli iki elini de yukarıda sabit
tutuyor, diğeri de cebinden bir şey çıkarmaya çalışıyordu.
Başını
duvara yaslayıp gözlerini şehir ışıkları yüzünden aydınlık
gökyüzüne çevirdi, çocuğu prezervatif ararken rahatsız etmek
istememişti.
Keşke
bana yaptıklarını görebilseydin...
Acaba
seni silmek için vücuduma ettiğim işkenceyi görebilseydin yüzüme
bu kadar rahat gülümseyebilir miydin?
Burnunun
sancıdığını hissedince Evan'ı düşünmeyi kesti, zaten çocuk
da hazırmış gibi leopar desenli atletini yukarı sıyırmıştı.
Tenini yırtan sert bir şey hissedince başını hemen aşağı
indirdi. Çocuk kör bir bıçakla karnının sağ kısmına küçük
bir kesik açmıştı.
“O
böbreklere ihtiyacım var,” diye cevap verdi çocuk. “Onlara çok
para verecek bir kedi buldum.”
Demek
çocuk bu yüzden yanına oturmadan önce hangi türden olduğunu
sormuştu. İçgüdüleri kendini korumasını haykırıyordu,
Raimond gözlerini kapayıp başını tekrar duvara yasladı.
“Tamam
o zaman, devam et.”
Evan'ı
hayal etti. Onu burada kanlar içinde bulduğunda ne yapacaktı
acaba? Gözleri dolacak mıydı? Raimond birkaç yıldır yaşadığını
hissetmiyordu, bu yüzden ölmek onun için büyük bir değişiklik
olmaya
caktı. Zaten her zaman ölüsünün canlısından daha yararlı olduğunu düşünmemiş miydi? En azından gübre olur ve çiçeklerin büyümesine yardım ederdi. Raimond çiçekleri severdi. Özellikle de menekşeleri.
caktı. Zaten her zaman ölüsünün canlısından daha yararlı olduğunu düşünmemiş miydi? En azından gübre olur ve çiçeklerin büyümesine yardım ederdi. Raimond çiçekleri severdi. Özellikle de menekşeleri.
Bıçak
biraz daha derine indiğinde acıdan nefesini tuttu. İntihar etmek
hiçbir zaman aklına gelmemişti ama bir tehlikeyle karşılaştığında
kendini kurtarmaya çalışmayacak kadar sıkılmıştı yaşamaktan.
Üstelik dokuz yıldır ona asalak gibi davranan birine aşık olmak
onu oldukça yormuş, çökertmişti.
Yaptığı
her şeyin nedeni Evan'dı; bileklerindeki kesikler, alkol ve
uyuşturucu sorunu... Şimdi de bir nevi Evan yüzünden ölecekti.
Tanrı kesinlikle hak etmeyen insanlara iki hayatı kontrol etme gücü
veriyordu.
Sağ
kulağının yanında bir şey duvara sertçe çarpınca gözlerini
açtı. Asyalı çocuğun kafası geriye düşerken kısa bir
süreliğine saçları yanaklarına değmişti. Çocuk yere
yıkıldığında onun yerini iri cüsseli biri doldurdu.
Çıkmaz
sokak karanlıktı ama Raimond'un onu görmesi için ışığa
ihtiyacı yoktu. Gri gözlerinin badem şekli ve deli parlaklığı,
kalkık burnu, ince ama şekilli dudakları, sivri çenesi, pürüzsüz
teni ve boynundaki minik ben; onun her hattını göz kapaklarına
kazımış gibiydi. Ondan yayılan tehditkar hava yüzünden mi yoksa
karnındaki yaradan mı bilmiyordu ama panik olmuştu.
“Burada
ne arıyorsun?” diye kekeledi.
“İyi,
aramanda başarılar.”
Evan
ondan izin almadan atletini sıyırdı ve çoktan yavaşça kapanmaya
başlayan yarıklara baktı. Bir süre ikisi sessizce etin kendini
yenilemesini ve kırmızı yaranın yerini ince bir pembe çizgiye
bırakmasını izledi. İz de silindiğinde sol yanağına yediği
yumruk yüzünden dengesini kaybedip yere kapaklandı.
Eli
acıdan sızlayan yanağına gitti. “Bu ne içindi?”
“Kendini
savunmadığın için,” diye bağırdı Evan. “Ölmeye gerçekten
bu kadar meraklıysan git bir yerden atla. Seni aptal, hep böyleydin!
Yüzleşmek yerine kendini içkiye, uyuşturucuya veriyorsun; onlar da
yetmiyormuş gibi şimdi de suçlularla mı sürtmeye başladın?”
Raimond
duvardaki çıkıntılardan güç alarak ayağa kalktıktan sonra
“Siktir git,” diye tısladı. “Beni sürekli kurtarman gereken
bir aptal gibi görmene daha fazla katlanmak istemiyorum.”
Evan
yakasından çekip bir kez daha sol yumruğunu ona geçirdi, bu sefer
Raimond sadece sendelemekle kurtulmuştu.
“Hala
mızmızlanıyorsun! Hadi! Bana vursana, kendini savunsana! Hayatında
bir kere de kendi adına bir şey yap, seni siktiğimin böceği!”
Raimond
tahminen küçük bir kedi ailesinden geliyordu. Evan onu tesadüf
eseri çöplerin arasında baygın yatarken bulmuş ve evine almıştı.
On yaşından beri ikisi ayrılmaz bir ikili olmuştu. Evan büyük
bir sevgi ve sorumlulukla bu yaşına kadar Raimond'a bakmıştı.
Ama yasa dışı işlere bulaşıp başını Meclis'le derde
soktuğundan beri ikisinin arası açılmıştı. Bir de tabii Maria
vardı, Evan'ın sürüsünden olan bir kurt kız.
Eski
Evan'ı o kadar özlüyordu ki... O yumuşak kahkahasını ve
saçlarını karıştırmasını özlüyordu. Aradan neredeyse bir
yıl geçmişti.
Raimond
onun kışkırtmasına gelmedi, bir kurda saldıracak kadar aptal
değildi. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Bir an önce eve
gidip televizyonun karşısında kestirmek istiyordu. Belki çok
şanslıysa Evan eve geldiğinde üstüne battaniye örterdi. Sırf
bu umutla ne kadar üşürse üşüsün yatarken üzerine bir şey
almıyordu.
“Seni
biriyle tanıştırmak istiyorum, bizi evinde bekliyor.”
“İlgilenmiyorum,”
diye tersledi. Evan onu en son Maria'yla tanıştırmak istemişti.
Maria hiç hayatlarına girmemiş olsa eskisi gibi olurlar mıydı
merak ediyordu. Eskisi gibi koltuklarında televizyon izlerken
uyuyakalırlar mıydı? Birbirlerinin mısır gevreklerini kaşıklayıp
beraber duş alırlar mıydı? İç sesi hemen hayır, diye
cevapladı. Evan'la böyle şeyler yapmayı Maria'dan çok önce
kesmişlerdi.
Evan
aralarındaki mesafeyi kapatıp onu yakasından çekiştirmeye
başladı. Raimond yolun biraz ilerisinde bekleyen arabasını hemen
tanımıştı.
“Sana
ilgilenip ilgilenmediğini sormadım zaten, bin şu arabaya.”
Evan'ın
onu bir çöp poşeti gibi arka koltuğa atmasına izin verdi.
Arabanın tanıdık mentol ve sigara karışımı kokusu hemen
burnuna dolmuştu. Bu araba neredeyse onunla yaşıttı, Raimond bir
zamanlar arka koltukla uyumaya bayılırdı. Çocukken rahat bir
yatak gibi gördüğü arabaya yaka paça atıldığını düşününce
içi acıdı.
Evan
ona cevap verme gereği bile duymadı. Raimond bıkkın bir iç çekip
başını cama yasladı ve gecenin içinde kaybolup giden silüetleri
izlemeye koyuldu.
Ben bu siteyi nerden buldum, nası buraya geldim neler oldu hiç bilmiyorum.
YanıtlaSil