DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!
Devamını Oku »
Bölüm 4 - Aile
dostu
Benim
olanı talep edeceğim gün geldiğinde, kimse önümde
duramayacak... Seni ben yarattım sevgilim, ve Tanrı gibi seni
yanıma alacağım!
Europa'nın
gerçekliğe dönebilmesi için annesinin onu sertçe dürtüklemesi
gerekmişti. Tekrar işlemeye başlayan beyni önce şaşkınlıktan
açılmış ağzını kapattı, sonra da robotik adımlarla
merdivenden inmesini sağladı. Onun aksine, Devéria hiç şaşırmış
gibi görünmüyordu. Hatta oturduğu bar taburesinden kalkıp ona
sıkıca sarılacak kadar ra
hattı. Güçlü kolların bedenini
sarmasıyla ürperen Europa iyice sersemledi. Onu bu kadar kolay
bulabileceğini hiç düşünmemişti.
"Şu
haline bak, ne kadar da büyümüşsün!"
Demek
Devéria onu tanıyordu... Yaşanan her şeyin daha önceden
planlanmış hissine kapıldı bir an. Bir an önce onunla
konuşmalıydı. Delirmeden önce sorularına bir cevap bulmalıydı.
"Europa
seni hatırlamadı sanırım," diye mırıldandı babası.
Oğlunun ölü bir balık kadar donuk olduğunu bir tek o
görebiliyordu herhalde.
"Sorun
değil!" diye şakıdı Devéria. "Nasıl olsa bir süre
beraber olacağız."
Annesi
ciddiyetle onayladı ve kurabiyelerle ilgili bir şeyler geveledikten
sonra salona yollandı. Babası çatılmış kaşlarıyla bir
Poseidon heykeli gibi mutfağın ortasında dikilmeye devam ediyordu.
Yaşına rağmen sürekli yüzdüğü için koruyabildiği kaslarının
şişkinliğine bakılırsa bir şey canını sıkmış olmalıydı.
Devéria da hayattaki en büyük sorunu balinaların öldürülmesiymiş
gibi kayıtsız bir ifadeyle kahvesini içiyordu. Sonra düşününce
balinaların öldürülmesinin onu gerçekten üzebileceğini fark
etti.
Mutfakta
bir denizadamı oturuyordu.
Daha
fazla dikkat çekmemek için sessizce tuttuğu nefesini bıraktı ve
bardakların olduğu dolaba uzandı. Mavi kupalardan birine kahve
doldurduktan sonra hem babasını hem de Devéria'yı görebilecek
bir şekilde taburelerden birine yerleşti. İçeride garip bir
gerginlik vardı. Hava o kadar ağırdı ki su solumayı tercih
ederdi. Ürperdi. Su solumak, ha?
Babasını
umursamamaya karar verip saçlarının altından denizadamını
incelemeye koyuldu. Suyun altındaki o büyülü yaratık yerini
normal, sağlıklı bir genç adama bırakmıştı. Gür bir siyah
tutam neredeyse alnının tamamını saklıyor ve sol gözüne doğru
inceliyordu. Saçlarıyla badem beyazı teni muhteşem bir uyum
içindeydi. Europa'nın gördüğü bütün mavilerden daha mavi olan
muhteşem gözleriyse en az suyun altında oldukları kadar parlaktı.
Vişne kırmızısı dudakları parlaklıklarını kaybetmişti,
hatta biraz kurumuş gibiydi. Devéria da bunun farkındaymış gibi
süt pembesi diliyle ıslattı onları. Europa'nın bütün tüyleri
diken diken olmuştu. Onu arzuladığına inanamıyordu.
Eşcinsel
olduğunu bir yıl önce fark ettiği için bunu kabullenmekle ilgili
hiçbir sorunu yoktu. Yanlış bir şey yapmadığını ya da hasta
olmadığını biliyordu. Diğerlerinden farklı bile değildi.
Sadece erkekleri seviyordu. Kendi kimliğiyle çatışmaktansa durumu
kabullenmiş ve buna göre yaşamaya başlamıştı. Hatta
sevgilileri bile olmuştu. Yine de karşısına gerçekten bir şeyler
hissettiği biri çıkmadığı için eşcinsel olduğunu ailesine ve
arkadaşlarına söylemeyi bir süreliğine askıya almıştı.
Ona
kalsa bu açıklanması gereksiz olacak kadar önemsiz bir konuydu.
Çevresinin
onu böyle de seveceğine
emindi, sevmeyenlerin de hayatında kalmasına gerek yoktu.
emindi, sevmeyenlerin de hayatında kalmasına gerek yoktu.
Eşcinsellik
konusunda çok rahat olmasına rağmen Devéria'yı arzulamak onu
rahatsız ediyordu. Onda garip bir şey vardı... Sadece bir
denizadamı olması bile yeterli bir nedendi. Şu an iki ayağı
üzerinde duruyor olması Europa'nın içindeki korkuyu
hafifletmemişti. Babasına döndü. Hedefe kilitlenmiş bir av
köpeği gibi Devéria'ya bakıyordu. Belki de ondan nefret ediyordu?
Europa daha önce babasının birine bu kadar ölümcül bakışlar
attığını hiç görmemişti. Şimdi düşündüğünde kasabada
yakalanan kaçak balıkçılara bile daha sevecen bakmıştı.
Devéria
oflayıp kupasını ahşap yüzeye bıraktı. Sonra da yüzünü
dirseklerinden güç aldığı ellerine dayayıp "Ne dersin
Boris," diye homurdandı. "Hangimiz en çok sinir
bozabiliriz deneyelim mi?"
Babası
böyle bir cümle beklemiyor olmalıydı ki girdiği av köpeği
transından çıktı. Yeşile çalan gözlerini kısıp ağzını
açmıştı ki bir şey onu durdurdu. Tıslamaya benzeyen bir nefes
irileşmiş burun deliklerinden dışarı çıktı ve sadece "Oğluma
kötü örnek oluyorsun," demekle yetindi.
Devéria
gülüp sol elini Europa'nın omzuna attı. "Bence Europa
yetişkinlerin bazen kabalaşabileceğini bilecek yaşta." Sonra
ona dönüp devam etti, mavi gözleri içine işliyordu. "Öyle
değil mi benim küçük balinam?"
Ortam
bu kadar gergin olmasa Europa lakabına gülmekten ölebilirdi, ama o
an başıyla onaylamaktan başka bir şey yapmadı. Bir mayın
tarlasında yürüyormuş gibi hissediyordu. Önce hangisinin
patlayacağını kestirmek zordu. Keşke o da annesi kadar zeki olup
atışma başlamadan önce mutfaktan tüyebilseydi.
"Gerçekten
dayanılmazsın!"
Babası
Europa'ya anlayamadığı kısa bir bakış attıktan sonra evden
çıktı, kapıyı o kadar sert kapatmıştı ki buzdolabı
süslerinden birkaçı yere düştü. Europa ışık hızıyla
omzundaki elden kurtuldu ve ayaklandı. Devéria'nın dudaklarına
keyifli bir gülümseme yayılmıştı.
"Burada
ne arıyorsun?"
Europa
sesini kontrol edememişti. Mavi gözler yavaşça onun yüzüne
yükseldi, şimdi dudaklarındaki gülümsemeden eser yoktu.
"Tabii
ki seni, sevgilim."
not: Bu aralar yayınevinde staj yaptığım için ve çok kötü hasta olduğum için sık sık yeni bölüm koyamıyorum ama bundan sonra biraz daha hızlı yazmaya çalışacağım. Beklettiğim için çok özür dilerim!