8 Ağustos 2016 Pazartesi

Oceanaphile - Bölüm 4

DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!


Bölüm 4 - Aile dostu
Benim olanı talep edeceğim gün geldiğinde, kimse önümde duramayacak... Seni ben yarattım sevgilim, ve Tanrı gibi seni yanıma alacağım!


Europa'nın gerçekliğe dönebilmesi için annesinin onu sertçe dürtüklemesi gerekmişti. Tekrar işlemeye başlayan beyni önce şaşkınlıktan açılmış ağzını kapattı, sonra da robotik adımlarla merdivenden inmesini sağladı. Onun aksine, Devéria hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. Hatta oturduğu bar taburesinden kalkıp ona sıkıca sarılacak kadar ra
hattı. Güçlü kolların bedenini sarmasıyla ürperen Europa iyice sersemledi. Onu bu kadar kolay bulabileceğini hiç düşünmemişti.
"Şu haline bak, ne kadar da büyümüşsün!"
Demek Devéria onu tanıyordu... Yaşanan her şeyin daha önceden planlanmış hissine kapıldı bir an. Bir an önce onunla konuşmalıydı. Delirmeden önce sorularına bir cevap bulmalıydı.
"Europa seni hatırlamadı sanırım," diye mırıldandı babası. Oğlunun ölü bir balık kadar donuk olduğunu bir tek o görebiliyordu herhalde.
"Sorun değil!" diye şakıdı Devéria. "Nasıl olsa bir süre beraber olacağız."
Annesi ciddiyetle onayladı ve kurabiyelerle ilgili bir şeyler geveledikten sonra salona yollandı. Babası çatılmış kaşlarıyla bir Poseidon heykeli gibi mutfağın ortasında dikilmeye devam ediyordu. Yaşına rağmen sürekli yüzdüğü için koruyabildiği kaslarının şişkinliğine bakılırsa bir şey canını sıkmış olmalıydı. Devéria da hayattaki en büyük sorunu balinaların öldürülmesiymiş gibi kayıtsız bir ifadeyle kahvesini içiyordu. Sonra düşününce balinaların öldürülmesinin onu gerçekten üzebileceğini fark etti.
Mutfakta bir denizadamı oturuyordu.
Daha fazla dikkat çekmemek için sessizce tuttuğu nefesini bıraktı ve bardakların olduğu dolaba uzandı. Mavi kupalardan birine kahve doldurduktan sonra hem babasını hem de Devéria'yı görebilecek bir şekilde taburelerden birine yerleşti. İçeride garip bir gerginlik vardı. Hava o kadar ağırdı ki su solumayı tercih ederdi. Ürperdi. Su solumak, ha?
Babasını umursamamaya karar verip saçlarının altından denizadamını incelemeye koyuldu. Suyun altındaki o büyülü yaratık yerini normal, sağlıklı bir genç adama bırakmıştı. Gür bir siyah tutam neredeyse alnının tamamını saklıyor ve sol gözüne doğru inceliyordu. Saçlarıyla badem beyazı teni muhteşem bir uyum içindeydi. Europa'nın gördüğü bütün mavilerden daha mavi olan muhteşem gözleriyse en az suyun altında oldukları kadar parlaktı. Vişne kırmızısı dudakları parlaklıklarını kaybetmişti, hatta biraz kurumuş gibiydi. Devéria da bunun farkındaymış gibi süt pembesi diliyle ıslattı onları. Europa'nın bütün tüyleri diken diken olmuştu. Onu arzuladığına inanamıyordu.
Eşcinsel olduğunu bir yıl önce fark ettiği için bunu kabullenmekle ilgili hiçbir sorunu yoktu. Yanlış bir şey yapmadığını ya da hasta olmadığını biliyordu. Diğerlerinden farklı bile değildi. Sadece erkekleri seviyordu. Kendi kimliğiyle çatışmaktansa durumu kabullenmiş ve buna göre yaşamaya başlamıştı. Hatta sevgilileri bile olmuştu. Yine de karşısına gerçekten bir şeyler hissettiği biri çıkmadığı için eşcinsel olduğunu ailesine ve arkadaşlarına söylemeyi bir süreliğine askıya almıştı.
Ona kalsa bu açıklanması gereksiz olacak kadar önemsiz bir konuydu.
İnsan insandı, aşk da aşk.
Çevresinin onu böyle de seveceğine
emindi, sevmeyenlerin de hayatında kalmasına gerek yoktu.
Eşcinsellik konusunda çok rahat olmasına rağmen Devéria'yı arzulamak onu rahatsız ediyordu. Onda garip bir şey vardı... Sadece bir denizadamı olması bile yeterli bir nedendi. Şu an iki ayağı üzerinde duruyor olması Europa'nın içindeki korkuyu hafifletmemişti. Babasına döndü. Hedefe kilitlenmiş bir av köpeği gibi Devéria'ya bakıyordu. Belki de ondan nefret ediyordu? Europa daha önce babasının birine bu kadar ölümcül bakışlar attığını hiç görmemişti. Şimdi düşündüğünde kasabada yakalanan kaçak balıkçılara bile daha sevecen bakmıştı.
Devéria oflayıp kupasını ahşap yüzeye bıraktı. Sonra da yüzünü dirseklerinden güç aldığı ellerine dayayıp "Ne dersin Boris," diye homurdandı. "Hangimiz en çok sinir bozabiliriz deneyelim mi?"
Babası böyle bir cümle beklemiyor olmalıydı ki girdiği av köpeği transından çıktı. Yeşile çalan gözlerini kısıp ağzını açmıştı ki bir şey onu durdurdu. Tıslamaya benzeyen bir nefes irileşmiş burun deliklerinden dışarı çıktı ve sadece "Oğluma kötü örnek oluyorsun," demekle yetindi.
Devéria gülüp sol elini Europa'nın omzuna attı. "Bence Europa yetişkinlerin bazen kabalaşabileceğini bilecek yaşta." Sonra ona dönüp devam etti, mavi gözleri içine işliyordu. "Öyle değil mi benim küçük balinam?"
Ortam bu kadar gergin olmasa Europa lakabına gülmekten ölebilirdi, ama o an başıyla onaylamaktan başka bir şey yapmadı. Bir mayın tarlasında yürüyormuş gibi hissediyordu. Önce hangisinin patlayacağını kestirmek zordu. Keşke o da annesi kadar zeki olup atışma başlamadan önce mutfaktan tüyebilseydi.
"Gerçekten dayanılmazsın!"
Babası Europa'ya anlayamadığı kısa bir bakış attıktan sonra evden çıktı, kapıyı o kadar sert kapatmıştı ki buzdolabı süslerinden birkaçı yere düştü. Europa ışık hızıyla omzundaki elden kurtuldu ve ayaklandı. Devéria'nın dudaklarına keyifli bir gülümseme yayılmıştı.
"Burada ne arıyorsun?"
Europa sesini kontrol edememişti. Mavi gözler yavaşça onun yüzüne yükseldi, şimdi dudaklarındaki gülümsemeden eser yoktu.
"Tabii ki seni, sevgilim."
not: Bu aralar yayınevinde staj yaptığım için ve çok kötü hasta olduğum için sık sık yeni bölüm koyamıyorum ama bundan sonra biraz daha hızlı yazmaya çalışacağım. Beklettiğim için çok özür dilerim!
Devamını Oku »