Baş not: Dün olan malum olaylar yüzünden bölümü koyamadım, bekleyen herkesten özür dilerim.
DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!
Devamını Oku »
DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!
Bölüm 2 – Le
cauchemar
O
garip çiçekçiyi görüşünün üstünden iki gün geçmişti; her
şey kaldığı yerden devam ediyordu. Garnier öğlene kadar uyuyor,
sonra kahvaltı ediyor ve yatana kadar birkaç kez mezarlığı
turluyordu. Yosunlar aynıydı. Öten kuşlar da. Hatta mezar
taşlarının toprakla buluştuğu yerlerden fışkıran minik, narin
çiçekler bile aynıydı. Aslına bakılırsa, son iki günde tek
sakini ölüler olan dünyasında hiçbir değişmemişti. O yüzden
Garnier'in mezarlıkta yaşayan tek insan olarak hissettiği
yalnızlığa bir de değişen tek şey olmanın yalnızlığı
eklenmişti.
İki
gün öncesine kadar Cennet'inde yaşamaktan memnun olan Adem'di.
Son
altı aydır en yakındaki market ve çizgi romancıya gitmek dışında
neredeyse hiç mezarlıktan dışarı çıkmamıştı. En son biriyle
ne zaman doğru düzgün konuştuğunu, televizyonda bir şeyler
izlediğini ya da içinde başkalarının geçtiği bir şey
yaptığını hatırlamıyordu bile. Hayatı mezarlıkta geçirdiği
sessiz aylardan ibaretti. Öncesi bir boşluktu, bu da onun seçimiydi
zaten.
Bir
yaşayan olarak kendini ölülerin toprağına sürmüş olmaktan
romantik bir zevk alıyordu.
Oysa
şimdi, konuştuğu ilk insan bu seçimini sorgulamasına neden
olmuştu. Çiçekçi çocuk ona insanların da aslında ilgi çekici
olduğunu hatırlatmıştı. Dünya inanmak istediğinin aksine
sadece çiçekler ve gün doğarken cıvıldayan kuşlardan ibaret
değildi. Dışarıda insanlar da vardı. Mutlu ya da mutsuz, zeki ya
da aptal bir yığın insan başına çorap geçirilmiş kediler gibi
koşuşturup duruyordu.
Garnier
mezar taşlarının önüne oturup altında yatan insanların
hayatını hayal etmeye bayılırdı. Gününün çoğunu böyle
hayaller kurarak ya da ölen insanların özleriyle büyüyen yeni
çiçekler keşfederek geçirirdi. Şimdiyse kendini bir mahkum gibi,
mezarlığı çevreleyen parmaklıklardan dışarı bakarken
buluyordu. Sanki buraya zincirlenmiş gibi bariz bir kıskançlık ve
merakla dışarıdakileri izliyordu. Başını sallayıp aklındaki
düşünceleri savuşturdu. Daha fazla düşünmek istemiyordu. O
mezarlığında mutluydu. Nokta. Arada bir buraya sadece insanlardan
uzak olmak için geldiğini kendine hatırlatsa iyi olurdu.
Düşüncelerinden
sıyrılır sıyrılmaz odanın karanlık olduğunu fark etti, güneş
çoktan batmıştı. Yataktan kalkıp ışığı açmak yerine uzun
uğraşlar sonunda bulup çıkardığı fenerini yaktı. Fenerden
çıkan beyaz parlak daireyi odanın içinde dolaştırmaya başladı.
İlk önce kapının arkasına astığı kıyafetler aydınlandı,
sonra üzerinde hala mısır gevreği kutusu olan küçük masa,
sonra çizgi romanlarını yığdığı köşe ve sonra...
Odada
bir şey vardı.
Çığlık
atarken düşürdüğü fener yerde duvarlanıp yaratığın
ayaklarının dibinde durdu. Suda çok kalmaktan çürümüş ve
yosun tutmuş bir ten gözlerini doldurdu, tırnaklarıysa yeşilden
mide bulandırıcı bir sarıya dönüşüyordu. Teninin altında
dolaşan kurtçuklar fenerin ışığında parlıyordu. Yaratıktan
gelen leş kokusu ciğerlerini doldurduğunda öğürdü. Korkudan
hareket edemiyordu.
Bir
insana benzeyen yaratık tısladıktan sonra üstüne atıldığında
hareket etmeyi becerdi, son anda kurtulabilmişti. Bir kez daha
çığlık atıp kulübeden dışarı çıktı. Yaratığın onu
takip ettiğini duyabiliyordu. Kendi ayağına takılıp düştüğünde
toparlanamadan yaratık üzerine kapandı. Yağlı saçları yüzüne
değiyordu. Ay ışığının aydınlattığı yüzü asitle yakılmış
gibi yaralarla doluydu ve göz çukurları bir yığın solucanla
kaynıyordu. Yatsı burnunun altında başlayan ağzında kayalıkları
andıran sarı dişler parlıyordu.
Çırpınıp
ayağa kalkmaya çalıştı ama yaratık çok ağırdı. Başını
yavaşça omzuna gömdü, Garnier'in bütün tüyleri ürpermişti.
Yaratığın dişleri sağ omzuna battığında çığlık atamayacak
kadar kendinden geçmişti. Fışkıran kan yanağını ıslattı.
Son bir çabayla gözüne ilişen taşı yaratığın başına
geçirdi. Yaratığın sersemlemesinden yararlanıp ayaklandı ve
tekrar koşmaya başladı.
Karanlık
yüzünden hiçbir şey göremiyordu, omzu sancıyordu ve vücudu
koşmaya devam edemeyecek kadar kötü durumdaydı. Garnier en küçük
hücresine kadar korku ve çaresizliğe batmış durumdaydı. Ayağı
bu sefer de bir mezar taşına takıldı, ama Garnier yere düşmedi.
Buz
gibi su aç bir canavar gibi bütün vücudunu yuttu. Dalgalar ardı
ardına yukarı çıkmaya çalışan bedenini dibe iterken ciğerleri
suyla doldu. Hareket etmesini sağlayan son hava taneciklerini de
tükettiğinde çırpınmayı kesti ve küçük bir taş gibi yavaşça
batmaya başladı. Kulakları uğulduyor, parmaklarının ucu
yanıyordu. Hayal meyal demek boğulmak böyle bir şey, diye
düşündü. Kesinlikle garip bir yaratık tarafından canlı canlı yenmekten iyiydi.
Damağına
batan bir şey hissettiğinde neredeyse kendinden geçmek üzereydi.
Ellerini ağzına götürdüğünde içinde kemiğine kadar batmış
bir olta olduğunu fark etti. Biri onu yukarı çekiyordu. Damağında
hissettiği acı tarif edilemezdi. Ağzındaki oltayı çıkarmak
için yaptığı her hareket sadece iğnenin daha dibe girmesine
neden oluyordu. İp onu tamamen sudan çıkardığında bembeyaz
bulutlarla kaplı bir yerdeydi. Işık gözlerini kamaştırmıştı.
Panikle etrafına baktı.
Bulutların
üstüne konulmuş rahatsız bir sandalyede oturuyordu. İki kanatlı
çocuk uçarak ona yaklaştı. Ölmüş olamazdı değil mi? Eğer
öldüyse Tanrının kesinlikle berbat bir sandalye zevki vardı.
İki çocuk yanında beliren masaya bir şeyler dizmekle meşgulken
görüşüne bir melek daha girdi, elinde üzerinde Cehennem
yazan bir kutu tutuyordu.
İki
çocuk masanın önünden çekildiğinde her boydan bıçağın
ışıltısı gözünü aldı. Melekler onu kollarından ve
bacaklarından tutup uzuvlarını vücudundan ayırmaya başladı.
Garnier bir çığlık daha attı.
Nefes
nefese uyandığında güneş yeni batıyordu. Hemen omzunu ve sonra
da ağzını kontrol etti, sapa sağlamdı. Kabus görmüş
olmalıydı. Kalp atışları düzene girsin diye kendini tekrar
yatağa bıraktı.
Sonra
da uzun zamandır hiç ağlamadığı kadar histerik bir şekilde
ağlamaya başladı.
Bir sonraki bölüm 19.07.2016'da gelecektir!