Bölüm 4 – Yasal köle
Cadı kelepçesi...
Raimond daha önce bu büyüyü
sadece iblislerin kölelerinin bileklerinde görmüştü. İblisler
kölelerine hem işkence etmek hem de istedikleri her şeyi
yaptırabilmek için bu büyüyü yaparlardı. Bu büyüye maruz
kalan köleler eğer sahibinin dediğini yapmazsa bedelini ya kanıyla
ya da ruhuyla öderdi. Bir keresinde Evan'la içerideki herkesin ya
köle ya da iblis olduğu bir bara gitmişlerdi. Bara sinen
umutsuzluk, nefret ve çaresizliği hala hatırlıyordu. Kölelerden
biri gözlerinin önünde kendi göğsünü kesip yemek zorunda
kalmıştı.
Şimdi aynı lanet onun bileğinde
parlıyordu.
“Bu yasak,” diye fısıldadı
dehşetle. “Meclis bu büyüyü yasakladı.”
Devontae bileğini okşamaya
devam ediyordu. Topuzundan kurtulan birkaç saç yüzüne düşmüştü,
yine de Raimond onun düşüncelerle buğulanmış gözlerini
görebiliyordu. Bir şeyleri tartıyor olmalıydı. Raimond kelepçe
büyüsünün köleler kadar sahipleri de etkilediğini duymuştu.
Başka birini kontrol edebilmenin verdiği güç bir yerden sonra
sahipleri delirtiyordu. İblisler zaten çıldırmıştı, peki ya
Devontae? Raimond onun da bu büyünün gücünden korktuğunu
hissetti.
“Evan öbür türlü seni
kontrol edemeyeceğimi söyledi,” diye cevap verdi Devontae aynı
kısık sesle. “Ve suç olmaması için senin imzanı taklit etti.”
Yatağa geri çöktü, bileği
hala Devontae'nin elinde olduğu için onun da oturması gerekmişti.
“Bunu yaptığına inanamıyorum.”
“O sadece kendini
öldürmeyeceğinden emin olmak istiyor.”
Burnu tekrar sızlamaya
başladığına göre gözyaşları çok uzağında değildi.
Gözlerini Devontae'nin gözlerine dikip “Ya da onun peşinden
gelemeyeceğimden emin olmak istiyordur,” diye mırıldandı.
Devontae bir süre ne diyeceğini
bilmediği için rahatsızca kıpırdandıktan sonra elini onun
terden birbirine yapışmış saçlarına gömdü. İçi beklemediği
bir sıcaklıkla dolmuştu, içgüdüsel olarak onu daha rahat
sevebilsin diye başını biraz yana eğdi. Bu hareketi genç adamın
yüzünde çelimsiz bir gülümsemenin belirmesine neden olmuştu.
“Siz kedi-insanlar gerçekten
kediye benziyorsunuz.”
Raimond berbat bir halde olmasa
gülebilirdi. “Peki ya sen?” diye sordu. “Hiç Yeraltındanmış
gibi durmuyorsun.”
“Değilim zaten, ben sadece
arada sırada ileri gelen Meclis ailelerinin resimlerini yapan bir
insanım. May de insan.”
Kaşlarını çattı. “Madem
Yeraltıyla bir alakanız yok, Evan nasıl hayatını kurtardı?”
Saçlarının arasındaki el
durunca yanlış bir şey sorduğunu anladı. Evan'ın onu
alıştırdığı bir eziklikle hemen özür dilemeye hazırlanıyordu
ki Devontae “Bunu başka bir zaman anlatırım,” diyerek konuyu
kapadı. Yine de yüz hatları kararmış ve gözleri koyulaşmıştı.
Saçlarının arasında hareket etmeye kaldığı yerden devam eden
eli sertleşmiş ve ritmini kaybetmişti. Raimond biraz canı yansa da
ses çıkarmadı. Zaten çıkarsa da Devontae'nin duyacağından emin
değildi, geçmişe dalmış olmalıydı.
Bir süre öylece oturdular.
Devontae farkında olmadan onun saçlarını çekti, Raimond da zaten
acı çekmeyi istediği için susup odayı inceledi. Onları bu trans
halinden çıkaran üzerinde bir mutfak önlüğüyle kapının
önünde beliren Mary oldu. Yüzünde dünkü küçümseme ve
hoşnutsuzluktan eser yoktu, sevecen bir sesle “Yemek hazır,”
diye mırıldandı.
Belki de Evan'dan hoşlanmıyordur,
diye düşündü. Devontae gözlerini kırpıştırıp ayaklandı.
“Yemekten sonra da sinemaya gideriz, olur mu?”
Raimond kaşlarını çattı.
Devontae'nin eli saçlarından çıkar çıkmaz gerçeklik bütün
acılığıyla üstüne çökmüştü. Ne yapıyordu böyle? Evan'ın
onu kullanılmış bir kıyafet gibi bıraktığı evde evcilik mi
oynayacaktı? Devontae ve May'in intihar eden Ray'lerinin yerini
doldurarak mı hayatına devam edecekti? Hiç sanmıyordu.
Olabildiğince sert bir sesle
“Ben gidiyorum,” dedi. “Siz çok iyi insanlara benziyorsunuz
ama Evan'ın istediğini yapmayacağım.”
May ve Devontae birbirine baktı,
şaşırmışa benzemiyorlardı. Devontae “Bugün gidebilirsin, ama
yarın sabah uyandığımda seni kahvaltı masasında görmek
istiyorum,” diye mırladı.
Raimond güldü, “Dediğimi
duymuyor musunuz? Ben gidiyorum!”
“Sen de herhalde bileğindeki
büyüyü unutuyorsun,” diye karşılık verdi Devontae keyifle.
Evet, işte bu Evan'ın ona yaptığı son kötülüktü. Tamamen
kapana kısılmıştı. Bileğinde parlayan büyünün ağırlığı
bir taş gibi onu aşağı çekiyordu. Korku, öfke ve çaresizlikle
dolan gözlerle önce Devontae'nin şefkatle yumuşamış yüzüne,
sonra da acımayla dolmuş May'inkine baktı. Tek bir kelime daha
etmeden ikisinin arasından geçip odadan çıktı. Yuvarlanır gibi
merdivenleri indi ve Evan'ın onu terk ettiği salona kısa bir bakış
attıktan sonra kendini evden dışarı attı.
Etraf çim biçen babalar,
birbirini kovalayan çocuklar ve bir kenarda tariflerini değiş
tokuş eden annelerle doluydu. Yerinde donup kalmıştı. Cennete
benzeyen bu banliyö Raimond için Cehennemden başka bir şey
değildi. Sanki Tanrı sahip olamadığı ve olamayacağı ne kadar
şey varsa hepsini bu sokağa doldurmuştu.
Güneş tepede parlıyordu.
Çocuklar gülüyordu. Raimond'un kalbi mi hızlanmıştı? Hepsi
belli bir saate kurulmuş olan fıskiyeler birden açıldı. Çocuklar
suların altında koşuşturuyordu. Annelerden biri turta tarifini
anlatıyordu. Ah, hiç iyi değildi. Bir şeyin dar pantolonun
paçasını kavramaya çalıştığını hissedince arkasına döndü.
Bir köpek.
Bir çığlık atıp koşmaya
başladı. Banliyö sakinlerinin onu garipseyen bakışları umurunda
değildi. Havlayarak onu kovalayan köpek de. Sanki onu üzen,
ağlatan ve bazen ölümün kıyısına kadar iten her şeyden
kaçabilirmiş gibi koştu. Ailesinden, Evan'dan, Devontae ve May'den
kaçabilirmiş gibi koştu.
Kendinden kaçabilirmiş gibi
koştu.
Yeni bölüm üç gün sonra 11.07.2016'da gelecektir!
:O Yeni bölüm gelmiş :O kalbim buna nasıl dayansın.
YanıtlaSilYeni bölüm?
YanıtlaSil