Bölüm 3-
Misafir
Seni
seviyorum; sen toprağın üstünde yürümeye başlamadan önce de
seviyordum, toprağın altında uyuduğunda da seveceğim...
Onlar büyüler yakınlarına
gelen bütün insanları,
Kim yaklaşırsa bilmeden ve
dinlerse onları, yandı
Bir daha evinde onu ne karısı
karşılar, ne çocukları.
Sirenler onu çayırda çınlayan
ezgileriyle büyüler,
Çayırın çevresinde kemikler
vardır, öbek öbek
Bunlar kemikleridir etleri
çürüyen insanların,
Büzük büzük durur kemiklerin
üstünde deriler.
Europa tüyleri diken diken
olunca kitabı kapattı. Anlaşılan Homeros onun kadar şanslı
değildi, karşılaştığı yaratıklar çok daha vahşiydi. Oysa
Europa'nın denizadamı... İçine garip bir ağırlık çöktüğü
için iç çekti. Tahmin ettiği gibi babası bir ay boyunca denize
girmesini, hatta sahilde yürüyüş yapmasını bile yasaklamıştı.
Günleri saydığı, karalamalarla dolu takvimine bir bakış attı.
Daha acı çekmesi gereken yirmi üç gün vardı. Şimdiden kendini
bir bitki gibi hissetmeye başlamıştı bile. Sanki denizadamı onu
denize daha da bağlamıştı, Europa denizi ne kadar sevse de daha
önce hiç yedi günde bir kilo verecek kadar da etkilenmemişti.
Odasında kapalı geçirdiği her
saniye onu Kally'den -denizadamına bu ismi koymuştu- biraz daha
uzaklaştırıyor, onun gerçekliğinden çalıyormuş gibi
geliyordu. Garip bir şekilde bir ay sonra tekrar denize döndüğünde
Kally'nin hiç varolmamış olmasından korkuyordu. Onun gerçek
olduğuna inanmaya, bilmeye ihtiyacı vardı.
Babasıyla kavga edip duş
aldıktan sonra yatağına uzanmış ve uzun uzun olanları
düşünmüştü. Küçüklüğünden beri hissettiği o bekleyişin,
merakın ve bir şeyi bulma arzusunun biraz hafiflediğini fark
etmişti. Artık denizin dibinde hayal etmesi ya da keşfetmesi
gereken bir şey yoktu, çünkü onu çoktan bulmuştu. Ruhunun
Kally'ninkine bağlı olduğunu ve doğduğu andan beri onu
beklediğini seziyordu. Belki de denize olan bu tutkusunun nedeni de
oydu.
Düşüncelerinin fazlasıyla
mantık dışı olduğunun o da farkındaydı, ama bir denizadamı
görmek ne kadar mantıklıydı ki? Europa odasında yalnız
geçirdiği bir hafta boyunca bütün hislerini teker teker bir deney
yapıyormuş gibi incelemiş ve daha önce hiç farkında olmadığı
yanlarını keşfetmişti. Bu değişikliklerin çoğu denize olan
aşkını artık açıklayabilmesinden kaynaklanıyordu. Ama her
şeyden emin olması için en azından bir kere daha Kally'i görmesi
gerekiyordu ki bunu nasıl yapacağı konusunda en ufak bir fikri
bile yoktu.
Karşılaşmaları o kadar
tesadüfiydi ki Europa bir yol düşünemiyordu. En mantıklısı her
saniyesini denizde geçirip Kally'nin onu bulmasını beklemek
olurdu. Bu seçenek de birkaç yıldan fazlasını alabilirdi. Europa
onu hemen görmek istiyordu. O mavi gözlerine uzun uzun bakmak ve
varoluşunun en büyük sırlarından birini çözdüğünü bilmenin
tatminini yaşamak istiyordu. Onun bembeyaz teninde parmaklarını
gezdirmek ve altında yatan ruhla bağını hissetmek istiyordu.
İki biliminsanının çocuğu
olarak böyle fantastik düşüncelere batmış olması ironikti ama
elinden bir şey gelmiyordu.
Kally yüzünden Pandora'nın
kutusunu açmıştı.
Düşünürken farkında olmadan
sıktığı Odysseia'yı masaya bırakıp beyazlaşan parmak
boğumlarını ovdu. Denizinsanları hakkında yaptığı bütün
araştırmalar birer arı gibi kafasının içinde vızıldıyordu.
Europa ne kadarı doğru o kadar merak ediyordu ki. Kally'nin kanı
da içene ölümsüzlüğü veriyor muydu? Kally de onu kurtaranların
dileğini gerçekleştiriyor muydu? Sudan çıkarsa ölüyor muydu,
yoksa insana mı dönüşüyordu? Atlantis'te mi yaşıyordu? O da
güzel şarkılar söyleyip denizcileri ya da dinleyenleri büyülüyor
muydu?
Kally'i bir insanın üzerine
eğilmişken hayal etti. İnce dudaklarından akan kan beyaz teninde
iyice koyu görünüyordu, dudaklarının arasına aldığı bir et
parçasını şehvani bir zevkle çiğnerken mavi gözlerini
kapatmıştı. Europa etin boğazından aşağı inişini bile
görebiliyordu. Denizadamının kafası önünde yatan kızın üstüne
bir kez daha gömüldü, iğrenç bir kopma sesi bütün kulaklarını
doldurdu. Her yer kan ve deniz kokuyordu.
Kapı açıldığında çığlık
attı.
Annesi endişeyle “Bir sorun mu
var tatlım?” diye mırıldandı.
Önüne gelen saçlarını eliyle
geriye itip yutkundu. “Hayır hayır, iyiyim.”
Annesi kapıyı kapayıp yavaşça
ona sokuldu, gözleriyle aynı hizzaya gelecek şekilde eğildi ve
şefkatle ellerini tuttu. Europa'ya da aktardığı iri kahverengi
gözleri irileşmişti, oğlunun gözlerine sanki ruhunun
derinliklerini okumaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. Kısa bir
süre sonra annesi onun ellerini tutan ellerini omzuna yönlendirmiş
ve yavaşça sıvazlamaya başlamıştı. Europa yine o garip,
tapınmaya benzeyen sevgiyi hissetti içinde. Sadece bir tek çocuk
yapabilmiş olmak annesini babasından çok daha farklı ve fazla
etkiliyordu. Annesi hiçbir zaman ona zar zor edindiği bir
hazineymiş gibi bakmayı kesmemişti.
“Emin misin Europa? Bir
haftadır çok garip davranıyorsun.”
Anın yoğunluğu rahatsız
olmasına neden olmuştu. Kuruyan boğazının bir ses çıkarmasına
izin vermeyeceğini bildiği için başıyla onaylamakla yetindi.
Kesinlikle iyiydi, sadece farklıydı. Kally'le yaşadığı o
kısacık an bile neredeyse bütün kişiliğinin değişmesine
yetmişti. Annesini anlayabiliyordu, o da kendine şaşıyordu. Yine
de kendini kötü hissetmiyordu, aksine heyecanlıydı.
Annesi bir süre daha onu
süzdükten sonra doğruldu. Europa'nın konuşmayacağını
anlamıştı. “Aşağıda bir misafirimiz var, bir süre bizimle
kalacak.” dedi neşeli bir sesle. “inip merhaba dersen sevinirim,
Devéria benim için çok önemli biri.”
Uysalca “Olur,” deyip
merdivenlerden inen annesini takip etti. Mutfağa inen merdivenlerin
son basamağına geldiğindeyse donup kaldı.
Ortadaki mutfak masasına tünemiş
elindeki kahveyi yavaşça yudumlayan adam annesinin Devéria'sı
değil onun Kally'siydi.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu bölümü daha önce gormedigime ınanamiyorum burayı daha sık kontrol etmeliyim *-* beni affedebilecek misin teneby *-* Europa kally sini düşünürken asagida onu deveria olarak bulması. .. bir tesadüf mu yoksa deveria bilerek mi geldi:3 bence biliyordu. Yeni Bölüm hemen gelecek mi teneby *-* devamında ne olacağını merak ediyorum ^^ sevgiler ^^
YanıtlaSil-globbels