DİKKAT: BU HİKAYE İKİ ERKEĞİN ARASINDAKİ ROMANTİZMİ ELE ALMAKTADIR, RAHATSIZ OLANLARIN OKUMAMASI ŞİDDETLE TAVSİYE EDİLİR!!
Bölüm 2 –
Derinlik sarhoşluğu
Beni
tutsak eden bu mutsuzluk ağlarından kurtar! Beni serbest bırak!
Deniz dünyadaki en şaşırtıcı
şeylerden biriydi. Europa milyonlarca yıl denizin altında kalsa bile hala
onu şaşırtabilecek bir şeyler bulabileceğinden emindi. Çünkü
deniz böyleydi; içinde ne sakladığını asla tam olarak size
söylemez, sizin hayal etmenize izin verirdi. Bu yüzden o cam mavisi
dalgaların arasında neler olabileceğini düşünmek ona ayrı bir
haz veriyordu. Hatta, kıyıda geçirdiği birkaç sessiz saatin
sonunda Europa bir şey hayal etmek zorunda gibi hissediyor, ama o
'bir şey'in ne olduğunu çıkaramıyordu.
Bu zorundalık hissi onu hayal
gücünün sınırlarını zorlamaya itiyordu, öyle ki Europa
dalgaların arasından uzaylı kıyafeti giyen inekleri taşıyan bir
gemi çıksa bile yadırgamayacağını düşünmüştü hep.
Oysa şimdi, denizin ortasına
görünmeyen bir kancayla sallandırılmış gibi dururken
yanıldığını anlıyordu. Vücudunun kaskatı kesilmesine,
gözlerinin irileşmesine ve sersemlemesine neden olan şey
kesinlikle yadırgayacağı türden bir şaşkınlıktı.
Europa genç adamın aralarında
şeffaf bir derinin dalgalandığı parmaklarıyla ağı yırtmaya
çalışmasını boş gözlerle izliyordu. Gördüğü şeye bilimsel
bir açıklama arıyor, ama hiçbir şey bulamıyordu. Genç adam
suda kırılan güneş ışıklarının oynaştığı güzel oval
yüzü, yüzünü bir hare gibi saran siyah saçları ve deniz kadar
parlak mavi gözleriyle en az onun kadar insana benziyordu. Üstelik
yüzü Europa'nın gözlerini aşağı kaydırmasını engelleyecek
kadar güzeldi. Çıkık elmacık kemikleri, hafif çekik gözleri ve
vişneye çalan koyu dudaklarıyla onda öyle bir uyum vardı ki
diğer her şey gözüne kaotik gelmişti. Güzelliğinin etkisinden
kurtulduğunda bakışlarını aşağı indirdi; gözleri büyük bir
açlıkla onun derisini yumuşacık bir örtü gibi kaplayan mavi
dokuyu yuttu, bu mavi doku kasıklarına doğru iyice koyulaşıyor
ve turkuaz bir kuyruğa dönüşüyordu. Şu ana kadar gördüğü
bütün kurgusal denizinsanlarının kuyrukları pul puldu, ama
karşısındaki kuyruk pullarla kaplanamayacak kadar kaygan ve
pürüzsüz görünüyordu. Başını hareket ettirmeye cesaret
edemediği için kuyruğunun bitimindeki kısmı sadece mavi-mor
ışıklar saçan zarif bir yelpaze olarak görebiliyordu.
Denizadamı da tıpkı onun gibi
şaşkınlık ve meraktan irileşmiş gözlerle onu süzüyordu.
Kaşlarını çattı, gözleri azot sayacına kaymıştı. Değerler
normaldi, o zaman sarhoş değildi.
Gerilediğini
ancak kafasının içinde tanıdık olmayan bir ses duyduğunda fark
etti. Uğultulu ama ince ses ona gitmemesini söylemişti. Eğer
oksijen tüpüne bağlı bir aparat olmasa ağzı şaşkınlıktan
açılabilirdi. Bir denizadamından daha garip bir şey varsa o da
telepati yoluyla konuşabilen bir denizadamıydı. Sırada ne vardı?
Uçan ananaslar mı?
Şu ağlardan kurtulmama
yardım et.
Europa üzerine düşünmeden
kemerine asılı bıçağa davrandı. Kısa bir tereddütten sonra
ona iyice sokulup ağı kesmeye koyuldu. Ne kadar kendine zarar
vermemek için bıçağa dikkat etmesi gerekse de gözlerini onu
izleyen yaratıktan alamıyordu. İçinde daha önce varlığını
hiç bilmediği şeyler uyanmıştı. Ruhu hayal görmediğinin
bilincinde, büyülenmişti.
Bir yerden sonra Europa sadece
ağları inceltmekle uğraşır hale gelmişti, çünkü denizadamı
bakışlarıyla ondan izin aldıktan sonra ağları kopartmaya
başlamıştı. Ufalanıp yavaşça derinliklere karışan her ağ
parçasıyla biraz daha heyecanlandığını hissediyordu. Denizadamı
ağlardan tamamen kurtulduğunda ne olacaktı?
Europa ne umması gerektiğini
bile bilmiyordu.
Zaman durmuş gibiydi, bir an
Europa sonsuza kadar denizadamıyla beraber ağları
parçalayacağından korktu. Nedenini bilmiyordu ama ona bakamıyordu
bile. Bütün vücudunu daha önce hiç yaşamadığı bir zonklama
sarmıştı ve kolundaki oksijen saatinin sarsaklığına bakılırsa
nefesleri de olması gerekenden hızlıydı. Yaşadığı heyecana
rağmen bu kadar soğukkanlı davrandığı için kendiyle gurur
duyuyordu. Başka biri onun kuyruğunu fark ettiği an kim bilir ne
yapardı.
Denizadamı ağlardan tamamen
kurtulduğunda uzun bir uykudan uyanmış gibi gerindi. Bunu yaparken
elinde olmadan ona yaklaşmıştı. Europa gerilemesi, aralarına
güvenli bir mesafe koyması gerektiğini biliyordu, ama vücudu ona
itaat etmekten çok uzaktı. Suyun altında en güzel renklerle
süslenmiş, dalgalanan vücut bir mıknatıs gibi onu çekiyordu.
Europa dokunmayı severdi, korkmasa elini uzatıp ona da dokunurdu.
Denizadamı onun bu isteğini yeşil gözlerinden okumuş gibiydi,
ince dudakları onları daha da ince gösteren bir gülümsemeyle
kıvrılmıştı.
Rüzgarda dalgalanan tülleri
andıran perdeli elini ona uzattı, sonra mavi gözleri Europa'nın
arkasındaki bir şeye takıldı.
Ne olduğunu anlayamadan
denizadamı gözden kaybolmuştu bile.
Europa arkasına döndüğünde
ona doğru yüzen anne ve babasıyla karşılaştı. Anın büyüsünden
sıyrılan vücudu panikle ısındı. Denizadamının nereye
gittiğine bile bakmadan ailesine yüzdü. Bir anlığına bile olsa
o kadar büyülü bir dünyadaymış gibi hissetmişti ki alacağı
cezaları düşündükçe garip hissetmeden edemedi.
Europa, biraz önce bir
denizadamını kurtarmıştı.
Ve birazdan kesinlikle en az bir
ay boyunca denize girmesi yasaklanacaktı.
Babası yeterince yaklaştığında
onu orada boğmak yerine beline sertçe bir halat bağlamakla
yetindi. Europa kıyıya kadar babasının onu arkasından
sürüklemesine izin verdi, zaten aklı yüzmeye odaklanamayacak
kadar meşguldü.
Kafasında tek bir cümle
tekrarlanıp duruyordu: Biraz önce bir denizadamı görmüştü.
Büyük ihtimalle bir daha onu görmeyecekti bile, ama Europa tamamen
değiştiğini hissediyordu. Bir helikopterin içinden, bir şehrin
yıkılışını izler gibiydi. Kurduğu ne kadar şey varsa
anlamadığı bir nedenden elinden kayıp gidiyordu. Hayalleri,
düşünceleri ve istekleri...
Geriye sadece iki mavi muhteşem
göz kalmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder